Uzunyayla Kafkas kökenli 66 köyün yaşadığı bir platonun, bir coğrafi bölgenin adıdır. Kışları soğuk, yazları kurak ve toprakları verimsiz bir bölgedir. 50 yıl öncesine kadar bölge sakinleri kendi kendilerine yetecek kadar bir yaşam sürmektelerdi. Uzunyayla'da geçim kaynağı genel olarak atçılık ve hayvancılığa dayalı idi. En iyi koşu atları bu bölgede yetiştirilirdi. Türk Ordusunda atın binek ve koşum hayvanı olarak kullanıldığı yıllarda, at ihtiyacının önemli bir bölümünü Uzunyayla karşılamıştır. Böylece atçılık bölgeye önemli bir ekonomik katkı sağlamıştır. Esasen Uzunyayla iklim ve toprak yapısı itibariyle hayvancılığa elverişlidir. Ancak 1950-1954 yıllarında Marchal yardımı ile kredili traktör satışları başlayınca pek çok aile bu traktörlerden temin ederek tabir yerinde ise yeri göğü sürdüler ve mera bırakmadılar. Fakat bunun karşılığında verimde alamadılar.
Bugün geriye dönüp o verimsiz toprakları tekrar mera haline getirmek uzun yılları ve yoğun çalışmayı gerekmektedir. Şimdilerde bölge insanlarının aldıkları bu tecrübelerden dolayı hayvancılığa dönüş başlamıştır. Uzunyayla şenlikleri kapsamında yapılan tarım ve hayvancılıkla ilgili panellerde bu işler uğraşanların daha da bilinçlenmesini sağlamıştır.
1946 yıllarından bu yana Uzunyayla'ya ekonomik anlamda hiç bir yatırım yapılmamıştır. Bu zor yaşam şartları bölge nüfusunun önemli oranda azalmasına neden olmuştur. 1950 yılında Pınarbaşı'na bağlı 55 köyün nüfusu 43.800, 1990 yılında 19.600 iken, 1997 sayımlarına göre nüfus 16.000'e düşmüştür. Özellikle İstanbul ve Kayseri'ye yoğun bir göç gerçekleşmiştir. Bu durum bölgeyi olumsuz etkilemektedir.
Köylerin boşalmasının ikinci önemli nedeni eğitim sorunudur. Geçmiş yıllarda Uzunyayla'lı ailelerin pek çoğu mutlaka çocuklarından birini okutmuşlardır. Onlarda küçük kardeşlerine ve ailelerine sahip çıkmışlardır. Bu nedenledir ki Uzunyayla'da okumuş oranı Türkiye'deki genel seviyenin çok üzerindedir. Ancak bugün 55 köyden 50'sinin öğrenci yetersizliği nedeniyle okulları kapalıdır. Bu köydeki çocuklar taşıma usulü ile bu 5 köye taşınarak eğitimlerinin devamı sağlanmaya çalışılmaktadır. Fakat iklim ve yol şartları nedeniyle çocuklar çoğu günlerde okullarına gidememekte,gidebilenler ise okulların fiziki yetersizliği ve öğretmen yokluğu nedeniyle yeterli kalitede eğitim alamamaktadırlar. Hele temel eğitim 8 yıla çıktıktan sonra bu sorun daha ciddi ve vahim bir hal almıştır. Bu konunun tek çözüm yolu ise bölgede kaliteli ve sürekli eğitim verebilecek ''Bölge Yatılı Okulları'' açmaktır. Bu konuda
Kayseri Kafkas Derneği şubesi Maliye ve Milli Eğitim Bakanlıklarıyla çeşitli görüşmeler yapmıştır, dileğimiz bu görüşmelerin bizim açımızdan olumlu sonuçlanmasıdır..
Toplumuzda kültürel asimilasyon çok hızlı bir şekilde gerçekleşmektedir. Kırsal kesimden kente hızlı göç, gençlerin dillerini öğrenememeleri ve dolayısıyla kültürlerinin kaybolmasına neden olmaktadır..
Nitekim, Uzunyayla'da doğan ve çocukluğunu köyde geçiren 40 yaşın üzerindeki herkes dilini bilmektedir. 20-40 yaş arasındakilerden de dillerini bilen %50 kadardır. Ancak 20 yaşın altındaki gençlerin sadece %20'si dillerini konuşabilmektedir. Buna rağmen Ata vatan dahil bütün Dünya'da dilini en doğru konuşabilen ve törelerini (Xabze) uygulayabilenlerin Uzunyayla'lılar olduğu düşüncesi hakimdir.
Bu görüş yalnız bizim değil 1995 yılında Profesör Duman HASAN başkanlığında Nalçik'tan gelen 13 kişilik araştırma heyeti ile Profesör Zafes AYTEMİRKAN başkanlığında Maykop'tan gelen 4 kişilik araştırma heyetinin de müşterek kanaatidir. Bize düşen en önemli görevlerden biri bu değerleri korumak için çalışmak, çok çalışmaktır. Kendi egosu içinde boğularak çevresindeki ve Dünya'daki gelişmeleri takip edemeyenler, başkalarını yıpratarak kendilerinin yüceldiğini zannedenler için yukarıda yazılanlar bir anlam ifade etmeyebilir. Ancak geçmişine saygı duyanların gelecekleri için endişeli olmaları doğaldır.
Kültürümüzü korumanın iki yolu var. Ya Anavatana göç yada yaşadığımız yerde kültürümüzü en iyi şekilde korumak. Herkesin göçmesi mümkün olmadığına göre kültürümüze daha fazla sarılmazsak yok olma ihtimaliyle karşılaşmak içten bile değildir. Bunlarla ilgili olarak bilim adamlarımıza, yazarlarımıza, düşünürlerimize taban olacak araştırma, inceleme ve derlemelerinde gerekli özveriyi göstermeliyiz. Kültürümüzün bize yüklediği evrensel düşünce davranışı, beceri ve sezi gücünün kaynağını korumada yardımcı olmalıyız.
(Uzunyayla Festivali Kitapçığından)